8 Mart 2017 Çarşamba

1937 tarihli Snow White and The Seven Dwarfs

Teni kar kadar beyaz, gözleri ve saçları abanoz ağacı kadar siyah, dudakları kan kadar kırmızı Snow White'ın ve hepsi farklı bir telden çalan madenci cücelerin, aslında azıcık düzgün dursa çok da güzel olan ama nedense kendini çirkinleştirip duran deli kraliçenin ve onu habire fiştekleyen sinir bozucu konuşan aynanın ve resmen psikolojide ölü sevmek için ne terim varsa o terim ile tanımlanabilecek bir rahatsızlığı olan işlevsiz prensin hikayesini bir şekilde biliyoruz. Görünüşte çok da derin mesajlar veriyor gibi görünmese de bu hikaye, yüzyıllar içinde o kadar etkileyici olagelmiş ki, deli dolu Walt Disney amca ilk uzun metrajlı animasyonu için bu kar beyazı prensesle cücelerin hikayesini seçmiş. Uzunca bir süre, devasa bir ekibin çizmesi, boyamasıyla, el emeği göz nuruyla sonunda ortaya çıkan yapım zamanında büyük olay olmuş.
Hakikaten de daha ilk dakikalarında insan inanılmaz bir coşkuya kapılıyor. Şimdinin çocuklarının izlediği hiçbir şeye benzemiyor ekranda beliren çizgiler. O renkler, o müzik...İlk sahnede şeytani üvey anne-kraliçe ve onun meşhur sihirli ayna sahnesi ile karşılaşıyoruz. Morun hakim olduğu pelerinvari giysisi her yerini kapatan, sadece yüzü açıkta kalmış kraliçe sihirli aynaya sorusunu soruyor. Aynadaki görüntü alevlerin arasından ortaya çıkıyor ve biz de bu sırada ayna dekorunu çevreleyen zodyak simgelerini görüyoruz. İlginç detaylar böyle tek tek gözümüzün önüne geliyor aslında. Bir diğeri de kraliçeyi hep tavus kuşuyla simgelemeleri. Tahtına oturduğunda etrafında tavus kuşu tüyleri görüyoruz kocaman kocaman. Belki bir şekilde Yunan mitolojisinin Hera'sına selam çakıyorlar mıdır, ben öyle düşündüm. Kötü kalpli üvey anne ha Heracles'e oyunlar oynamış, ha Snow White'a demek ki. 



Aynanın cevabıyla sahne bizi Snow White'a taşıyor, ki filmin en güzel şarkı sahnelerinden birini izliyoruz yaklaşık 4 dakika boyunca. İşlevsiz prensle tanışmamız da buraya denk düşüyor. Saçma sapan bir şekilde kendi başına dolanan prens, paçavralar içinde kale merdivenlerini temizleyen, kuyudan su çeken, bir yandan da kuşlarla şarkı söyleyen Snow White'ın sesini duyup, hooop kale duvarından aşıveriyor. Bir prensin maiyetsiz bir şekilde geziniyor olmasını hadi yuttuk diyelim, bu sefer de koca kaleye ayağını kaldıran, duvardan aşıp girebiliyor. Bir de Snow White'ın hemen dibinde bitip, şarkısına dalıveriyor. Kalpten gidecek gibi olan Snow kaçıveriyor tabi.

Filmin bu ilk bölümleri dediğim gibi şahane görüntüler ve müzikler sunuyor. Avcının bölümü ve ardından Snow'un ormanda kaybolma bölümleri de aynı şekilde devam ediyor. O ormanda kaybolma bölümü hele, izlemeniz lazım, hakikaten muazzam. Ve kesinlikle masal izlettiğinizi düşündüğünüz küçük çocuklar için değil. 3 yaşındaki yeğenim bu bölümün daha ilk saniyelerinde olduğu yerde titremeye başladığı için kapattım ben. IMDb'nin dediğine göre de ilk gösterimlerde çocuklar bu bölümde hep altlarını ıslatmışlar. Öyle diyeyim yani size.

Ama işte buradan sonrası bana sıkıcı gelen kısım. Snow'un habire hayvanlarla çevrili olması, onlarla konuşması, şarkı söylemesi, iş yapması belki çocuklara ve çoğu insana sevimli, eğlenceli geliyor olabilir şeylerdir ama beni bunalttı. Ardından cücelerin madende çalışma halleri, Snow ile karşılaşmaları, evdeki muhabbetler falan da o ilk birkaç bölüm kadar tavan yapan gösterişe sahip değildi. Ama sanırım yapılması en zor kısımlar bu benim sıkıldıklarım olmuştur, detay olarak sezarın hakkını teslim ediyorum.
Kraliçenin şeytani planlarını uyguladığı ve cücelerin kovalamaca sahneleri ile heyecan da geri dönüyor. Beni yeniden ekrana bağlayan da buralar oldu. Bir de mesela Snow'un cenazesinin etrafında dizilmiş cücelerin o ağladığı sahne, önünüzde bir animasyon olduğunu bilmenize rağmen içinizi burkuyor, o kadar güzel bir çizim o.

En son işlevsiz prensin gelmesi, öpmesi - ki hakikaten bodoslama öptü ya la - , batan güneşin kızıllığına doğru yol almaları falan bahsedilecek kadar bile sahneler değildi bence ama işte.
Disney'in bu kadar titizlikle ortaya çıkardığı masalın asıl anlatıcıları ise Grimm kardeşler olarak bildiğimiz Jacob ve Wilhelm Grimm. Hukuk okumuş kütüphaneciler olan kardeşlerin Alman/Germen halk edebiyatına dair ne varsa toplayalım kafasıyla bir araya getirmeye çalıştıkları metinlerin içinde Snow White olarak geçen ilk versiyon 1812 tarihli görünüyor. Bu metin ile 1937 yapımı animasyonumuz arasında birçok fark var çünkü Disney'in temel aldığı metin 1819'dan sonraki yumuşatılmış ve revize edilmiş versiyonlardan elde edilmiş gibi duruyor. 1812 versiyonunda bir kış vakti, kar yağan abanoz ağacından pencerenin önünde dikiş diken güzeller güzeli bir kraliçe var. Eline iğne batınca kan damlaları kar üstüne düşüyor ve o da bu özelliklerde bir kızı olmasını diliyor. Sonra kızı da büyüyünce onu kıskanıyor ve avcıdan öldürmesini istiyor. Yani masalın ilk halinde üvey annesi değil, gerçek annesi. İlk versiyonda ciğerlerini istiyor kraliçe avcıdan, filmde ise kalbini. Ayrıca bu ciğerleri pişirip, yiyor sonra. Filmde tüm hikayeyi hayvanlarla harmanlamışlar, ilk metinde ise Snow cücelerin evini kendi buluyor. Filmde ev savaş alanı gibi, ilk versiyonda ise düzenli. Filmde cücelere Snow öneriyor toplayayım temizleyeyim yemek yapayım diye, metinde ise cüceler diyor. Metinde cücelerden birinci ikinci şeklinde bahsedilirken, Disney hepsine birer kişilik bahşetmiş. Kraliçenin hain planı ise bu ilk versiyonda önce dar bir korse dantelinden, sonra zehirli bir taraktan, en sonda da zehirli elmadan oluşuyor. Disney, kraliçenin ortadan kalkma sahnesini gayet güzel oluşturmuş, masalın ilk versiyonunda düğüne geliyor ve ateşte kızartılmış demir ayakkabılarla ölene kadar dans etmek zorunda bırakılıyor. Bir de bu öpücük meselesi var tabi. Herhalde Disney gerçek aşkın öpücüğünün hayat kurtarıcılığını daha büyülü bulmuş olacak ki masalın ilk versiyonunda prensin hizmetkarlarından birinin Snow'un sırtına vurmasıyla boğazında kalan elma parçasının fırlaması kısmı tozlu raflara itilmiş. Sonraki versiyonlarda ise tabut saraya taşınırken hizmetkarların ayakları takılıyor, tökezliyorlar, elma parçası öyle çıkıyor. Hımm, böyle bakınca hakikaten öpücük çok daha iyi bir fikirmiş.
Anlaşılacağı gibi çok sevimli bir hale büründürülen masal, halk arasında ağızdan ağza dolaştığı vakitlerde çok daha vahşet doluymuş. Ki bu durum diğer tüm masallar için de geçerli gibi görünüyor. Sonraki milyonlarca film versiyonundan biri de hatta 1997 yapımı Snow White: A Tale of Terror. İzlemedim (tabiki izlemeyeceğim) ama masalın çok daha "ilkel" bir halinin uyarlaması imiş öyle diyorlar. Bir de tabi iyice zıvanadan çıkmış uyarlamalarımızı hatırlıyorsunuzdur: 2012 yapımı Snow White and The Huntsman, yine aynı yıl yangından mal kaçırır gibi önümüze atılan Mirror Mirror. Hikayedeki değişkenler üzerinde biraz oynansa da hemen hemen masalın doğasına uyulan bir de 2001 versiyonu var: Snow White: The Fairest of Them All. Yalnız hemen hemen hiç bir versiyonda Snow White olarak karşımıza "as white as snow, as red as blood, and as black as ebony wood" tipinde bir oyuncuyu çıkartmamış olmaları da ayrı bir çaba herhalde.

Böylece Disney prensesleri listemin ilk sırasındaki Snow White ile layıkıyla tanışmış da oldum. Yalnız oldukça şaşırttı beni bu ilk film. Bir kere beklediğimden çok daha şahane çıktı. Bir diğer ilginçlik ise Snow White'ın hiç de o kadar ezik ya da saçma bir prenses olarak çizilmemiş olmasıydı. Tamam eline kılıç alıp da kraliçeye saldırmıyor ama dönemine göre beklediğimden çok daha "güçlü" denebilecek bir karaktere büründürülmüştü. Ya da benim eşiğim iyice düştü bu lanet ülkede, dünyada, yüzyılda. 

1812 tarihli ilk versiyon metni: Snow White
National Geographic'in Little Snow-White sayfası

Ayrıca bir de şöyle birşey de var, meraklısına (kaynak: http://www.openculture.com/2011/04/how_walt_disney_cartoons_are_made_.html):

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...