17 Mart 2018 Cumartesi

Because This Is My First Life : kalbimdeki yeri her daim ayrı olacak olan dizi

Bu yazıyı uzun zamandır kafamda kuruyorum, yazmak için klavyenin başına her geçişimde o kurduklarımı bir türlü buraya dökemedim. Zaten klavyenin başına bu diziyi anlatmak için geçmem de hayli zaman aldı. Bazen bazı şeyler öylesine değerli, öylesine çok şey ifade ediyor olur ki insan içindeki duyguların yoğunluğuyla nereye sığacağını, nasıl anlatacağını bilemez ya, içi şelale gibi kaynarken ağzından tek bir kelime çıkamaz ya...Öyle bir şey bu dizi, bu hikaye, benim için.
"Because This Is My First Life" - ki biz ona kısaca BTML diyelim - 9 ekim 2017'den 28 kasım 2017'ye Güney Kore'nin tvN kanalında 16 bölüm olarak yayınlanmış bir dizi. Her bir bölümü 1 saatin bir 5-10 dakika üzerinde olacak şekilde sürüyor. En basit haliyle, temelde birbiriyle bağlantılı 3 çiftin ilişkisini anlatıyor diyebiliriz. Kadınlar ve erkekler olarak ikiye ayırırsak karakter eksenlerini orta noktada Yoon Ji Ho (kadın) ve Nam Se Hee (erkek) çifti var. Ama hikayemiz esasen Ji Ho'nun anlatımıyla bize ulaşıyor ki bu yüzden de aslında pek çok şeyi onun bakış açısından izliyor, onunla birlikte düşünüyor taşınıyor öğreniyoruz. Anlatmakta zorlandım ya bu dizinin benim için ne ifade ettiğini yukarıda, şimdi sanırım daha önce yapmadığım bir yöntemi deneyeceğim o sebeple. Tek tek her bir karakteri anlatacağım size. Belki böylece tam demek istediklerimi bir nebze de olsa söyleyebilirim diye.
Nam Se Hee ve Yoon Ji Ho
Yoon Ji Ho: Sanırım ömrüm boyunca izlediğim, hikayesine tanık olduğum en özel karakterlerden biri olarak kalacak Ji Ho benim için. Daha ilk dakikasından itibaren yakalayıveren hikayesi, kişiliği, anlatım tarzıyla oturduğum yere mıhladı beni adeta. Daha da kötüsü, devam ettikçe o anlatmaya, kendimi izlerken buldum ekranda. Hem kafamın içindeki her şey oradaydı, sanki birisi durmuş kamerayı bana çevirmiş, ne hissediyorsam ne düşünüyorsam geri bana izletiyordu. Hem aile bireyleri de öyleydi hem kendisi, bir şekilde yaptığı şeyler, arkadaşları, ilişkileri...Yani hem bendim hem benden çok farklıydı. Bunu nasıl anlatabilirim bilmiyorum ama deneyeceğim.
Ji Ho ufak bir kasabadan geliyor, büyük şehrin köprüyle ayrıldığı, nehrin öte yanından. Oldukça gelenceksel bir ailesi var, babası tam bir hödük, her şeye höt höt, Ji Ho sırf kız olduğu için ona zerre değer göstermiyor. Onun yerine oğlu baş tacı, hiçbir halta yaramasa da. Hatta daha öğrenciyken kız arkadaş bulup evlenip, eve gelin getirse ve hatta kısa sürede çocuk yapsalar da. Ji Ho'nun annesi ise böyle bir adamla evli olduğundan kendini çocuklarını büyütmeye vermiş, bildiğimiz o sessiz, itaatkar, kendini unutmuş klasik eski tip anne modeli. Tüm bunun ortasında Ji Ho yine de hayal kuran bir insan olabilmiş. Küçüklüğünden beri hep yazar olmanın, kendi hikayelerini yazmanın hayalini kurmuş. Üniversiteye bile adeta kaçarak gitmiş, çünkü yazar olmak gibi bir "mesleksizlikle" uğraşmasındansa evinde oturup ailesine destek olacak işler yapması, sebze falan yetiştirmesi daha makbul. Oysa o hepsine katlanıp, hayalinin peşinden gitmiş, nihayet kendine tv dizilerinde yardımcı yazarlık gibi işler bularak geçinebilir hale gelmiş. Yıllarca kimseye gık dememiş, kimseyi terslememiş, herkese destek olmaya çalışmış, o saçma sapan kardeşine bile. Sonuncu işi bittiğinde nihayet evine dinlenmek, azcık huzur bulmak amacıyla geldiğinde karşılaştığı manzara, gördüğü muamele ise olacak gibi değil. Kendi parasıyla ödeyerek aldığı evde kardeşi ve karısı yaşayacak, hem de çocuk büyütecekler diye resmen kovuluyor. Nezaketle de olsa, aile kararı gibi de olsa, kendini sokakta buluyor sonuçta. Yeni bir yazarlık işi bulamıyor bu arada, çünkü o alanda da işler karışıyor (spoiler vermemek adına detaya giremiyorum). Elinde kalan az parasıyla kafasını sokacak bir çatı bulmaya çalışırken yanlış anlamalar sonucu kendini Nam Se Hee ile ev arkadaşı olarak buluyor.
işte izleyen herkesin düğünümde ben de böyle poz vereceğim dediği sahnenin o ikonik pozu :)
Nam Se Hee: O da erkek zannettiği Ji Ho'nun kadın çıkmasıyla şoka giriyor tabi. Ama Se Hee bildiğimiz adamlardan değil. Bilmediğimiz sebeplerden ötürü şöyle bir insan haline gelmiş: Çalıştığı yazılım şirketinde tüm gün en dikkatli şekilde işini yapsın, akşam da çıksın bin bir güçlükle aldığı evinde huzurla kanepesinde kedisiyle otursun. Hayatında hiçbir değişiklik, hiçbir öngörülemez şey olmasın. Her şey planlarına uygun gitsin ve kimse ona bulaşmasın. Minimum sayıda insanla alakası olsun, gerekmedikçe konuşmasın. İlk başlarda biraz Sheldon Cooper-vari bir portre çizer gibi olsa da Se Hee, oldukça farklı bir karakter aslında. Ama onu izlerken, daha doğrusu izledikçe, her bölümle her sahneyle birlikte daha da takdir ettim. Hem bu derece tepkisiz, katı bir karakter çizerken bir yandan da ufak ufak doneler veriyordu Se Hee, her bir tepkisizliğinin ardında gözlerinde, bakışlarında, dudaklarının kenarında bir şeyler yakalayıveriyordum. O sustukça bir dolu şey anlatıyordu artık.
Böyle bir insan olarak da tabi Se Hee'nin bu ev arkadaşlığına çözümü alabildiğine pratik ve hesap kitap işi oluyor. Evin taksidini bitirebilmek için istediği standartta bir ev arkadaşına ihtiyacı var ve şimdiye kadar gördükleri arasında en onun kriterlerinde olan - kadın olması dışında - Ji Ho. Eh Ji Ho'nun da bu kadar uyguna ve doğru düzgün bulabildiği en iyi ev orası. Diyorlar ki biz aramızda bir sözleşme yapalım. Evlilik sözleşmesi. Görünüşte evlenelim, ailelerimize arkadaşlarımıza göstermek için. Ama amacımız ev arkadaşı olmak. Yani biz aramızda kirayı bölüşüp, ev işlerini paylaşan iki ev arkadaşı olalım ama hem topluma uygun görünmek hem de tanıdıklarımıza sorun yaratmamak adına tanışıp, aşık olmuş da hemen evlenmeye karar vermiş gibi yapalım. Kağıt üstünde süper bir plan. Ama pratikte ikisini de dibine kadar zorlayacak, sarsacak, yerden yere vuracak bir plan oluveriyor bu.
Yang Ho Rang ve Shim Won Seok
Yang Ho Rang ve Shim Won Seok çifti: Ho Rang, Ji Ho'nun liseden beri kankası (Woo Soo Ji ile birlikte, üçlü kız grubu işte yahu), grubun en dişisi, en renklisi. Ho Rang ve Won Seok 7 yıldır birlikteler. Ho Rang üniversiteye gitmemiş galiba (oralar çok net değildi öyle olduğunu düşündüm), ama çalıştığı restaurantta en düşükten başlayıp, bir çeşit müdürlüğe kadar yükselmiş, bir nevi artık patron olmuş. Onun hayali ise küçüklüğünden beri, çok güzel bir evlilik yapıp, güzel güzel çocukları olsun, onları büyütsün, böyle mutlu huzurlu sevimli bir hayatı olsun. Sevgilisi Won Seok ise mühendis, onun da hayali kendi telefon uygulamasını geliştirmek, sevdiği işi güzel bir şeylere dönüştürmek, kendi kendinin patronu olmak. Won Seok da o kadar bağ kurulabilir bir karakterdi ki benim için. İçinde hep saf bir çocuk var, bilgisayar başında sevdiği şeyin peşine düşmüş. Böyle takımını kravatını giyip, her gün bir ofise girip, birinin dediklerini yapmak istemiyor. Bu iki sevimli insan birbirini çok seviyor ama bir sorunları var: Ho Rang artık evlenmeleri gerektiğini, zamanın gelip de geçtiğini düşünürken Won Seok daha hiçbir şeyin farkında bile değil, o hala hayallerinin peşinde, beş parasız bir çocuk.
Woo Soo Ji ve Ma Sang Goo çifti: Soo Ji dediğim gibi üçlü kız grubunun son üyesi. En dik başlısı, en yere sağlam basanı ve sorumluluk sahibi. Onun hayali de bir gün kendi şirketini kurmak, patron olmak. Ama bu uğurda girdiği çalışma hayatında işler hiç de kolay ilerlemiyor onun için. O da en alttan başlayıp yükselerek gitmeye çalışıyor ama şirket ortamı oralarda çok fena. Ortamlardaki tek kadın olmanın ezici baskısıyla uğraşırken adeta kadınlığını unutmuş hale geliyor, büründüğü maskülen havaya rağmen, o sertliğe rağmen yine de acayip mobbing ve taciz görüyor. Normalde onun gibi bir karakterin hiç böyle şeylere pabuç bırakmamasını bekliyoruz izlerken ama sırf patron olmanın başka bir yolunu göremediği için tüm bunlara katlanıyor. Hiç bir şekilde evlilik gibi, aile kurmak gibi taraklarda bezi yok. Hayalinin peşinde bunlara ayıracak vakti görmüyor kendinde, o hakkı da görmüyor. Ama Sang Goo'ya rastlıyor. Sang Goo bizim tepkisiz Se Hee'nin çalıştığı yazılım şirketinin patronu. Ve inanılmaz bir karakter! Yani izlerken adama hem acıyor hem onu çok seviyorsunuz. Böyle insani bir sevgi yani hani öyle vuuu çok yakışıklı yok efendim çok güzel babında bir sevgi değil bu. Karakter süper, oynayan insan çok güzel oynuyor. Böyle tam da böyle bir insan olsa hepimizin yanında arkadaş olsun sevgili olsun hayat arkadaşı olsun ama böyle bir insan hepimize lazım dedirtiyor.
Bu asıl çiftlerin dışında tabi yazılım şirketindeki çalışan ekip çok keyifli mesela. Ekipteki özellikle Yoon Bo Mi karakteri yine alabildiğine ilginç ve izlemesi eğlenceli bir karakter. Bu dizideki diğer güzelliklerden bir tanesi de yan karakterlerin neredeyse hepimizin hayatında olabilecek denli gerçekçi yazılmış olması. Ji Ho'nun annesi ve babası, Se Hee'nin annesi ve babası, Ji Ho'nun tv dünyasından iş arkadaşları, Soo Ji'nin şirketindeki erkek egemen ortamın erkekleri...hepsi de bir şekilde sanki tanıdığımız insanlar.
Ama bu dizinin asıl bizi can evimizden vuran yönü, hikaye anlatımı. Anlatacağı şeyleri öyle bir şekilde anlatıyor ki öyle bir yol seçiyor ki bunu anlatmak için, hep içimize oturuyor, hem bam telimize basıyor, hem eğlendiriyor, hem kafalarımızı bulandırıyor. Esasında dizi dünyası için çok klişe olayları (tesadüfen ev arkadaşı olan kadınla erkek ve gayet de rastlanabilir romantik ilişkiler) anlatmak için yola çıkmış gibi duruyor ama daha önce kimsenin söylemeyi düşünmediği şeyleri, büyük bir dürüstlükle, bizim bakış açımızdan söylüyor. Karakterleri öylesine gerçek ki can acıtıyor. Bunlar bizim hayallerimizi taşıyan karakterler, bizim hissettiklerimizi hissediyorlar, bizim yaşadığımız ilişkileri yaşıyorlar, bizim uğraşmak zorunda kaldığımız şeylerle uğraşıyorlar. Çoğu kez kendimize bile itiraf edemediğimiz, kafamızda olan ama sesli bile ifade etmediğimiz şeyleri yüzümüze çarpıyor bu hikaye. Daha ilk dakikalarından itibaren her bir repliği kaydetmek isterken buluyorsunuz kendinizi. Ben neredeyse her sahnede ekran görüntüsü almaya başladığımı fark edince durdurdum kendimi mesela. Olacak gibi değildi çünkü. Öte yandan her bir sahnede kendim için bir şeyler buluyordum, ömrüm boyunca çabalasam da kimseye anlatamadığımı fark ettiğim dertlerimi anlatıyordu karşımdaki ekranda olan şeyler. Anlatabilen biri var diye kayda geçirmek, en azından bunları gösterirsem belki bir nebze olsun anlatabilir miyim derdimi diye düşünüyordum.
Mesela bir tünel sahnesi geldi karşıma daha 2.bölümde, resmen içim dışıma çıkana kadar ağladım. Kendime ağladım, kendime söyleyemediklerime ağladım, içimden çığlık atıp da dışıma söyleyemediklerime ağladım, Ji Ho çöktü yere, benim de ruhum onunla birlikte yerdeydi:
kaynak: Ahjummamshies
Onun da öncesinde, daha ilk bölümde, Ji Ho yıllardır sevdiği, sevdiğini düşündüğü adama bir türlü itiraf edememişken ya da onun da kendisiyle ilgili duygularını tam adlandıramamışken karşılaştığı şeyler ve sonrasında hem kendi duygularını hem de dünyanın gerçeklerini çözümleyişi:


Bilemiyorum, şu an burada bu hikaye ile ilgili söylemek istediğim, anlatmak istediğim her şeyi nasıl aktarabileceğimi bilemiyorum. Her aklıma gelen sahneyi aklıma geldiği şekliyle yazmaya çalışsam çok saçma sapan bir karmaşa yığını şeklinde olacak. Ama bir türlü bir sıraya koyamıyorum, anlamlı bir bütünlük içerisinde, bağlantılı bir metin halinde anlatamıyorum.
Çünkü mesela tam bu anda şey sahnesi geliyor aklıma, Ji Hoo'nun kendini bu evlilik oyununa kaptırması ve sonra adeta duvara toslaması. Canı acıdığı için Se Hee'nin canını acıtmak istemesi. "Biz" olayı. Orada o ikisiyle birlikte o evde, o bakışlarda buldum kendimi. Göğsüme kocaman bir taş oturdu, nasıl nefes alacağımı bilemedim.
Ya da tünel sahnesinden sonra bir kere daha gözlerim parçalanana kadar ağlamama sebep olan, düğünde Ji Hoo'nun annesinin Se Hee'ye mektubu sahnesi. Bir insanın böyle bir hikayeyi, böyle şeyleri yazabilmesi için hakikaten bizden biri olması gerekiyor, bizimle aynı şeyleri yaşaması, aynı annelere babalara sahip olması, hayatta aynı yolculukları yapmış olması gerekiyor. Dünyanın öte ucundan, tamamen başka bir dilde yazan, düşünen, tamamen başka bir kültürde büyümüş bir insanın (senarist abla lafım sana) böylesi şeyleri yazması nasıl mümkün olabiliyor, inanamıyorum.
Sanırım ne kadar yazarsam o kadar saçmalayacağım. O yüzden en iyisi mi bazı yerlerden cidden güzel hazırlanmış captionlar ve resimler koyayım.
kaynak: Ahjummamshies

kaynak: Ahjummamshies
kaynak: Ahjummamshies
Bu diziyle ilgili her şey ama her-bir-şey benim için özel. Anlatmaya çabaladığım gibi Ji Hoo karakteri ve onun hikayesi zaten beni ilk vuran şeydi. Onun ve Se Hee'nin ilişkilerinin gelişimi, gel-gitleri, savaşları, dostlukları hepsi çok şey öğreticiydi. Uzun yıllardır beraber olan Ho Rang+Won Seok çiftinin hikayesi belki aralarında en bağ kuramayacağım hikayeydi ama mesela onu bile öyle güzel anlatıyordu her bir bölümde, hem içime işledi hem de öğrenecek pek çok şey buldum onlarda da. Soo Ji'nin hikayesi ayrıca ilham vericiydi, öylesi bir duvarın içine kendini hapsetmiş bir karakterin Sang Goo gibi insan sayesinde yavaş yavaş çözülüşünü izlemek de dokunaklıydı. Sanırım dizinin asıl demek istediğiyle şeyle bitirmeliyim: Korkmayın! Bu, hepimizin ilk hayatı!

Bir de tabi dizinin hikayesine müthiş uyan, şahane müzikleri (özellikle 4.sıradaki Marriage resmen içimi söküp atıyor her defasında):

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...