29 Mayıs 2017 Pazartesi

Etgar Keret hikayelerinin arasında, Tanrı Olmak İsteyen Otobüs Şoförü

"Bu öykü geç gelen yolculara asla kapı açmayan bir otobüs şoförüne dair. Kimseye. Ne otobüsün yanında koşup ona yalvaran bakışlarla bakan ezik lise öğrencilerine, ne kapıya aslında zamanında gelmiş de bütün suç şoförünmüş gibi vuran sinirli tiplere, ne de onu ellerindeki alışveriş torbalarını sallayarak durdurmaya çalışan yaşlı ve titrek kadınlara. Kötülüğünden değil, çünkü kötülüğün zerresi yoktu bu otobüs şoförünün ruhunda; ideoloji meselesiydi sadece."
Etgar Keret'in kitaba ismini veren ve kitabı açtığımızda ilk karşılaştığımız öyküsü bu cümlelerle başlıyor. Eh, böyle cümleler okuyunca insan kendini birden kaptırmış giderken buluveriyor. Öyle yokuş aşağı el freni çekilmiş kamyon misali değil ama. Yatağında usulca akan bir nehrin suyuna kapılmış gibi. Suyun yatağı var evet ama ne yöne gittiğini göremiyorsunuz etrafınıza bakmaktan o hızda sürüklenirken. Keskin dönüşlerle dolu, birden bire nereden çıktığı belli olmayan kayaların arasından ilerliyor sonra. O suyun içinde olmak bir yandan çok keyifli, böyle içinizi gıdıklayan, yumuşak ama hafif bir hisken, bir yandan da ne yönden geldiğini anlamadığınız yumruklar savuruyor yüzünüze su. O yumruklarla kısa kısa sürelerde gözünüzün önüne gerçek geliyor mesela, aslında suyun dışında, oturduğunuz yerde oturuyorsunuz. Ama iki yumruk arasında gerçekliğin dışında, o suyun içindesiniz. Keret'in öykülerinde bir sayfa içinde, tek bir sayfa içinde hem bildiğimiz gerçeklikte hissediyoruz, hem de başka bir tanesinde yüzüyoruz. İkisi iç içe geçiyor çoğu yerde, mantığımız reddediyor gibi olacak anlıyoruz ama reddetmiyor, böyle kendimizi saçma hissediyoruz ama devam etmekten de alamıyoruz.
Bu ilk öyküden sonra kitap kimisi bir sayfalık kimisi onlarca sayfalık öykülerle hoplaya zıplaya devam ediyor. Goodman, Duvardaki Delik, Cehennemden Bir Hatıra, Rahim, Domuzu Kırmak, Emniyet Mandalı Açık, Uçan Santiniler, Korbi'nin Sevgilisi, Ayakkabılar, Kissinger'ı Özlemek, Rabin Öldü, İlkoğul Belası, Siren, İyi Niyet, Katzenstein, Alon Şemeş'in Esrarengiz Kayboluşu, Son Bir Öykü ve Tamam, Jetlag, Mossad Şefi'nin Oğlu, Borular, Kneller'in Mutlu Kampı öykülerinin içinde yüzüyoruz. Keret'in yazımı hem çok gerçekçi, hem değişik bir gerçek dışılığı var. Dediğim gibi, birbirine geçmiş durumda. Bir de bana öyle geliyor sanırım ama kuru bir çöl tozu gibi. Böyle gülecek gibi oldum okurken mesela ama gülemiyordum. Böyle dilim damağım kuru kuru kalıyordu, yutkunuyordum, kafam karışıyordu. Hem sevdiğimi düşünüyorum bu yüzden, hem de sevmediğimi, beni mutsuz ettiğini.
Mesela Ayakkabılar öyküsü var, usul usul ilerleyip, pat diye göğsünüze çörekleniyor. İyi Niyet öyküsü sonra, oturup kendimi anlatıp, derdimden yansam, bundan daha iyi ifade edemezdim. Borular'da şöyle cümleleri var örneğin;
"(...)sopaya gerek duyan ilk insanın kabilenin en güçlü ya da en zeki insanı olmadığını söyleyen sosyoloji öğretmenimi hatırladım. Diğerleri sopaya gerek duymazken, o duyuyordu. Zayıflığını örtmek ve hayatta kalmak için sopaya diğerlerinden daha fazla ihtiyaç duyuyordu."
"Cennet'in hayatlarını iyilik yapmaya adamışların yeri olduğunu sanırdım, ama öyle değilmiş. Tanrı böyle bir karar vermeyecek kadar merhametli ve müşfik. Cennet dünyada gerçekten mutlu olamayanların yeri.(...)Ama gerçekten uyum sağlayamayanların sonunda geldikleri yer burası."
Bilmem belki Keret'in kaleminde ya da aklında değildir beni rahatsız eden. Bu gerçeklikle birleşik gerçekdışılıktır belki ya da bana göre "çağdaş" kalmasındandır. Okuduğum, izlediğim her şey hemen hemen hiç bir şekilde son döneme ait olmuyor, hep uzakta bir geçmişte, romantize edilmiş bir geçmişte buluyorum kendimi. Ondan herhalde, çağdaş yazarlar, içine doğduğum dönemin öyküleri böyle ediyor.
Etgar Keret, kaynak:Abc.es
Bu ilk okumam sayılmaz aslında Etgar Keret'i. Daha önce, 2015'te Bilek Kesenler olarak çizimli halini okumuştum. O da Siren Yayınları'ndandı, bu elimdeki öykü derlemesinin basımı da. Hatta 2014 tarihli 8.basımı. İlk basımı 2000'de yapılmış ve 4 yıl içinde 8 kere baskıya girdiyse ne kadar okunduğunu tahmin etmek zor değil. Ama işte, benlik değil sanırım bu dönem yazarları, bu dönem kitapları. Bilek Kesenler benim için çok ilginç ve keyifli bir macera olmuştu, o yüzden, o hevesle okudum bu öyküleri de. Ama işte. Siz okuyun bence yine de. Okumalısınız yani.
Bu arada kitabı nette en ucuz Babil'de bulabiliyorsunuz, 9 tl'ye görünüyor orada. Diğer yerlerde de 10,50 gibi bir fiyata sahip.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...