18 Mart 2017 Cumartesi

1991 yapımı Beauty and The Beast

"Tale as old as time, true as it can be, barely even friends, then somebody bends, unexpectedly.
Just a little change, small to say the least, both a little scared, neither one prepared, beauty and the beast..."
Kelimelerle daha iyi anlatılabilir miydi bilmiyorum Disney'in bu masalı. Ya da bir şarkıyla nasıl bu kadar güzel özetlenebilirdi gözlerimizin önünde beliren o şahane şey? Evet, bu animasyonu, bu masalı anlatırken hiçbir şekilde objektif olmayacağım, olamayacağım. Ne Snow White'ı, ne Cindirella'sı, ne Aurora'sı hatta Ariel'i bile bu kadar içime işlemedi. Belle'i ilk ne zaman gördüm, ilk ne zaman işittim, okudum kitap kurdu güzelle dünyaya küsmüş burnundan kıl aldırmayan Beast'in beklenmedik ve alabildiğine aykırı, kuralsız aşkının hikayesini, bilmiyorum. Hatırlayamıyorum. Ama daha "büyülü" hissetirmedi başka hiçbir masal çocukluğumdan beri. Kendime inanmak için, ummak için izin verdiğim belki de tek masaldı hep. Hep "prenses" gibi olmamaya yemin etmiş, bunun için çabalamış, bunun için kendini bastırmış, duygularına düşüncelerine yumruklar geçirmiş bir çocuk için, 90larda bir kız çocuğu için Belle'i görüp de içselleştirmemek mümkün değildi çünkü. O zamana kadarki diğer Disney prensesleri gibi "dişi" olabilmeyi bir türlü beceremeyen, peter pan olup habire oralarda buralarda zıp zıp dolanmaya devam eden benim için kendini bir nebze de olsa kabul edebilme şansı veriyordu Belle. Elindeki kitabın içine gömülmüş burnunun ucundan yürüdüğü yeri göremeyen, mucit babasını her türlü egzantriklikleriyle birlikte destekleyen, kafası çalışan ama yine de hayalleriyle mutlu Belle. Yaşadığı küçük kasabanın hep aynı geçen günlerinin dışındaki dünyayı görmek isteyen, maceralara atılmak isteyen Belle. Ama yine de içindeki romantik kızı bastırmayan, okuduğu kitaplardaki aksiyonlu aşk hikayelerini okuyup, öyle aşkların hayalini kuran Belle. O küçük kasabadaki kimsenin bir türlü anlayamadığı, anlam veremediği, tuhaf bu diye baktığı Belle. Babası için bir saniye tereddüt etmeden kendini feda eden, canavara karşı bir adım bile geri atmayan, kendisi bile ummazken o canavarın içinde bambaşka şeyler bulabilen Belle. Herşey ama herşey o kadar uyuyordu ki, o kadar tutunabileceğim gibiydi ki...
ama çok şahane çizimler değil mi bunlar, çok büyülü değiller mi
Belle, Disney'in 90larla başlayan yepyeni çağının ilk farklı prensesi değildi evet, bu farklılığı Ariel ile göstermişti Disney, Ariel ile o hayal kuran, mücadele eden prenses çağını çıkarmıştı karşımıza ama Belle ile yaptığı bambaşka bir şeydi. O farklı prensesin karşısına bir de diğer tüm prenslerinden daha değişik bir şey çıkarıyordu. Beast ya da Prens Adam, diğer prenslerin aksine kendini keşfediyordu, Belle'i keşfediyordu, ikisi de birlikte değişip, birbirlerini geliştiriyor, içlerinde olduğunu bile bilmedikleri karakterlere dönüşüyorlardı. İkisi de olacağını hayal etmedikleri şekilde sevmeyi öğreniyordu. Hem de tüm bu değişimin, gelişimin içinde öyle büyük büyük kötüler, cadılar, üvey anneler, zehirler falan filan yoktu. Yani tamam hepsinden az biraz vardı ama hiçbiri diğer masallardaki etkide değildi. Belle'e ve Beast'e tüm kötülük de kurtuluş da ancak birbirlerinden geliyordu.
Tamam tamam, animasyona, masala methiyeler düzmekten kendimi almaya çalışıyorum. Gerçi masalın kendisinden yani orijinalinden bahsetmek o kadar zevk vermiyor, çünkü orada işler çok daha karanlık ve asap bozucu. Masalı bize ulaştıran 18.yy.da yaşamış bir yazar, Jeanne-Marie Leprince de Beaumont. Ama o da esasında kendisi doğmadan 40 yıl önce ölmüş başka bir Fransız yazar olan Gabrielle-Suzanne Barbot de Villeneuve'in yazdığı metinden kısaltarak elde etmiş masalı. Sadece kısaltmamış tabi, ne değişiklikler ne değişiklikler. Sonuçta masalın yazarı olarak Beaumont bilinir olmuş. 
Villenevue ve Beaumont
Villeneuve'in versiyonu ise aslında bilinen en eskisi ve kocaman bir roman uzunluğunda çılgınca ayrıntılar, olaylar, periler, büyüler içeriyor. Gene de elimizde olan son yazılı masal, Disney versiyonunda olmayan, Cindirella'nın üvey kız kardeşlerinden hallice kız kardeşler, babanın batmış bir tüccar olması gibi hoş olmayan ayrıntıları var. Masaldaki Belle de animasyondaki kadar örnek alınacak bir portre çizmiyor ayrıca. Beast ise animasyondaki gibi tecrübesizliğinden ve kendine olan nefretinden sinirlerine halim olamayan, kabalaşan bir canavardan çok, masalda daha alık, salak bir şey. (Bu arada Villeneuve'in romanının e-kitap halini D&R'da bulabiliyorsunuz. Fransızca okuyabiliyorsanız ise Archive.org'da var kitap okunabilir halde. Beaumont'un versiyonunu da Project Gutenberg'de ingilizce olarak bulabiliyoruz.)



O yüzden animasyonu izleyin, filmi de hafta içi göreceğim ona göre söylerim.
bu arada animasyonun girişindeki vitray sahneleri çok çok çok güzel bir detay

Ahh 90lar, ahh çocukluğum...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...