26 Şubat 2012 Pazar

Bir Oscar vaktine daha hoş gidiyoruz (2012 Oscarları)

Yetiştiremedim. Kabul ediyorum. Ama benim suçum değil. Bundan önceki her bir Oscar zamanı gayet boş (tamamen öğrenci) bir insan olduğum için adaylar belli olduktan sonraki 4-5 hafta oturur aheste aheste filmleri izler, düşünür, taşınır, töreni beklerdim. Ama bu sene haftanın 5 günü sabah 7.30'da çıktığım eve akşam 19.30'da geri döndüm. Akşamları yatağa devrilene kadar elimde kalan iki üç saatte ve haftasonları elime geçen güzel günlerde yüksek lisans ödevlerimle, tez önerimle uğraştığımdan 9 adayın ancak 5 tanesini izleyebildim. The Descendants, Moneyball, War Horse ve Extremely Loud&Incredibly Close hakkında hiçbir fikrim yok bu yüzden (var da işte ancak okuduklarımdan, fragmanlardan ve görüntülerden). Üstüne üstlük bu sene önümde bilgisayarım, elimde çikolatalı mısır gevreği kasemle kanepede kıvrılmış, töreni izliyor olamayacağım (her ayın 15'i o maaşı veriyor olmasalardı valla iki dakika durmazdım o işyeri denen yerde.). "Tekrarını veriyorlar ya nasıl olsa." diyor annem, evet tabi. Ertesi akşam veya ondan sonraki akşam ntv veya cnbc-e kırpılmış, kesilmiş, baltalanmış halde bir versiyonunu (bakın versiyonunu diyorum dikkatinizi çekerim, törenin kendisini değil) yayınlıyor, biz de izliyoruz. Tüm önemli anlar, sansasyon olmuş şeyler buhar olmuş oluyor. Neyse ne diyecektim onu söyleyip çekileyim. Hepsini izlememiş olabilirim ama, adaylar bunlarsa ve bunların arasında bir seçim yapmamız gerekiyorsa ben Hugo'yu seçiyorum ama Akademi The Artist diyecek. Bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

beatha

 Vay. En son tam bir ay önce yazmışım. Yuh bana. Oysa bu bir ay içinde çok defa yazmalıyım dediğim oldu. İçimden böyle yazma isteğiyle taşar...