12 Kasım 2011 Cumartesi

Immortals (2011)

Ölümsüz olmanın yolu, illaki tanrı olmaktan geçmiyor; yaratılan tüm insanların ruhu zaten ölümsüzdür, bunu hak edecek kişilikte olduklarında da tam anlamıyla ölümsüz olurlar diyor en baştan biz 21.yy.ölümlülerine, Olimpos dağının yüce Zeus'u. Büyükbabalarının çocuklarından olan Titanları vakti zamanında savaşıp, yendikten sonra Tartarus'a hapseden Olimpos tanrıları bu inançlarıyla püfür püfür dağın tepesindeki mekanlarında, aşağıda bocalayıp duran insancıkları izliyorlar. Titanlar serbest kalmadığı sürece insanların olaylarına müdahale etmeyeceklerine yemin etmiş haldeler.
3 km öteden görünce kaçmaya başlamanız gereken Kral Hyperion (Mickey Rourke yani)
Bu arada yalçın kayalıklara kurulu, ufak deniz kenarı köyü Colpos'ta annesi tanrılara oldukça inançlı bir çocuk büyümekte. Babası bilinmediğinden hem annesi hem de kendisi köylüler tarafından dışlanan ve aşağılanan garip Theseus, büyürken köyde dolanan bir yaşlı adam tarafından eğitiliyor. İhtiyar her gün genç Theseus'a yol gösteriyor, günü gelip de kaderini tamamlaması için gereken cesareti aşılıyor. Bu pek yaşlı adam, kılık değiştirmiş Zeus'tan başkası değil tabiki. Çok büyük bir insan olacağına inandığı Theseus'a bu şekilde yardım etmiş oluyor.
Köylü Theseus, Bakire Kahin Phaedra ve hırsız Stavros
Ancak tanrıların bu etliye sütlüye karışmayan hallerinden dolayı, karısını ve çocuklarını hastalıklara kurban verip tamamen inançsız hale gelen Kral Hyperion intikam almaya karar veriyor. Heracles'in ünlü Epirus yayını ele geçirip, Titanları serbest bırakmayı kafasına koymuş halde acımasız ordusuyla Hellen dünyasının altını üstüne getirmeye başlıyor. Yayın yerini öğrenmek için bakire kahini kaçırıyor. Theseus'un köyü Colpos'a saldırıp, yerle bir ediyor. Bu sırada Theseus'un gözleri önünde, hayatta tek değer verdiği şey olan annesini öldürüyor ve onu da tuz madenlerine gönderiyor köle olarak.
"Fight for your future, fight for immortality!" gazı
Burada karşılaştığı Stavros ve Dareios adlı iki hırsızla birlikte kahin Phaedra'ya yardım edip, kaçıyor Theseus Hyperion'un elinden. Phaedra'nın kehanetleri bir bir gerçekleşirken Theseus kaderini yaşamaya başlıyor.
Immortals, meşhur 300 (Spartalı) ün yapımcıları tarafından sunulmuş olabilir ama asıl özelliği bir Tarsem Singh filmi olması. Singh'in "uçsuz bucaksız ıssız yer" imzasına da sahip zaten (Sofia Coppola'nın ağaç dalları arasından görünen güneş imzası gibi).
ah Athena vah Athena
300'ü aratmayan dövüş ve savaş sahnelerinin yanı sıra Singh'in renkleri de uçuşuyor tabi etrafta. Kan, vahşet de var gerektiği gibi. Tanrıların sunuluşu ayrı bir güzellik olmuş. Altın giysileri içerisinde hem çok zarif ve kırılgan hem de bir o kadar çevik görünüyorlar. Devamlı pasaklı ve koyu görünen insanların yanında onların tanrısallığı daha inandırıcı görünmüş oluyor.
Olimpos'tan manzara
Yunan mitolojisinin pek çok yerinden beslenmiş böyle bir aksiyon canavarında çok fazla senaryo falan beklememek gerek tabi. Ya da aynı sahne içinde kahraman bir saniyede düz yatarken diğer saniyede yan duruyor olabilir gibi şeylere kafayı takmamak lazım. Bir de mesela öldürülürken kapkara çamurlara dönüşen Titanların yanında kesilen biçilen ve kan fışkıran tanrılar bana tuhaf geldi. Onları da ışık saçarak veya ne bileyim altın tozuna dönüşerek öldürebilirlerdi.
Zeus ile Poseidon
Henry Cavill'i Superman'den önce güzelce izlemiş olduk Immortals'la. Freida Pinto Hollywood'un egzotik güzel ihtiyacını en azından bu 5 yıl için gidermiş görünüyor, bu onu erkek dolu bir filmin kadın oyuncusu olarak izlediğim kaçıncı film bilmiyorum. Tanrılar olarak Luke Evans, Isabel Lucas ve Kellan Lutz oldukça iyi görünüyorlar. Isabel Lucas bana biraz değişik bir Athena yorumlaması gibi gelse de, kötü değil.
evde denemeyin
Özellikle Luke Evans'taysa beni cidden etkileyen birşeyler vardı. Daha önce gördüğüm hiç bir Zeus gibi değildi. Diğer tanrıların isimleri ekranda pek belirtilmese de Helios, Apollo ve Aries ile (tanrı değildir normalde ama Olimpos'a kabul edilmiş olan) Heracles'i görüyoruz. Bir de tabi hem sesiyle hem görüntüsüyle John Hurt perdede yer alıyor. Zaten sanırım artık bir şekilde onun sesini duymayınca izlediklerimde, eksiklik hissediyorum.
Filmin teklediği, yavaşladığı yerler yok değil mi, tabiki var. Ama genelinde yeteri kadar heyecan dolu bir hikayesi ve güzel oyuncularla çekilmiş, görkemli sahneleriyle bu tür filmin olması gerektiği kadar iyi. Çok incelemediğiniz ya da birşeyler beklemediğiniz sürece tablo gibi sahnelerine eşlik eden epik müzikleriyle oldukça güzel de bir seyirlik. Ve anladığım kadarıyla da devamı olacak gibi.
mükemmeliğin tanımı - cennette savaş

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...