22 Ağustos 2011 Pazartesi

Düşünceler,Düşünceler,Düşünceler

1-) Anlaşamayan insanlar bir arada durmamalı. Dahası evlenmemeli. Evlenseler bile bu saçmalığı bir şekilde devam ettirme çabasında olmamalılar.
2-)Yaşlanmayın. Ya da illa yaşlanacaksınız adam gibi yaşlanın. Bencilleşmeyin, manyaklaşmayın. Kimse sizin kahrınızı çekmek zorunda değil. Hele ki gençliğinizde, geçmişinizde, zerre kadar iyilik göstermediğiniz insanlardan hiç beklemeyin bunu. 80-90 yıl yaşadıktan sonra hala ölümden korkuyor olmayın. Bir şekilde halledin o duyguyu.
3-) Yalan konusunu anlayamadığıma karar verdim. Hiçbir zaman öyle "en çok yalandan nefret ederim"ci insanlardan olmadım. Ciddi ciddi de gerekli olduğunu düşündüğümü fark ettim. En azından kendi adıma, yalan söylemenin yararlı olduğunu düşündüğüm durumlar olduğunu biliyorum. Özellikle kendim için yalan söylemem gerekiyorsa hiç sektirmeden söylerim. Başkası için söylemem gerekiyorsa tam moda giremiyorum, onun farkındayım. Zaten öyle durumlarda da çok belli oluyor yalan söylediğim. Ama o kendimle ilgili şeyi karşımdakine söylememem gerekiyorsa, acayip başarılı oluyorum. Daha doğrusu bana yalan gibi görünmeyen şekillerde işi halledebiliyorum ki böylece kendi vicdanıma yalan söylememişken, karşımdakini kandırmış oluyorum. Sorulan sorunun gerçek cevabını söylemem beni karşımdakine görmesini istemediğim bir durumda gösterecekse, sadece kısmen gerçeği söylüyorum. Gerisini karşımdakinin hayalgücüne bırakıyorum. Böylece ben yalan söylememiş oluyorum. Sonradan olur da yalan ortaya çıkarsa, "ben öyle birşey demedim ki sen öyle düşünmüşsün" diyebiliyorsunuz böylece.
Bu yüzden kendi tarafımda yalan işini gerekli görürken, karşıma bir yalanın çıkması beni şaşırtıyor. Ne düşünmem gerektiğine karar veremiyorum. Anlayamıyorum karşımdakinin neden yalan söylediğini. Belki onun için de gereklidir değil mi? Onu öyle görmemi istiyordur. Onun söylediği biçimde, gerçekte olduğu biçimde değil. Ya da gerçekten o kadar önemli birşey değildir ki saymamıştır o durumu. Gerçekten birşey ifade etmeye çalışıyordur aslında söylediğiyle.
O zaman bir diğer problem geliyor beraberinde. Bu karşımdaki için o kadar önemli miyim? Belli bir önemim varmış ki bana bu konuda yalan söyledi. Tamam tamam, yalan söyledi demeyelim de, gizledi, es geçti, atladı diyelim o küçük ayrıntıyı. Demek ki hakikaten o "ayrıntı" o kadar küçük ve önemsizmiş. Ama buna karşılık, ben önemliymişim. Gerçeğin kendisi yerine söylediği şey de bu "önemimi" bana belli etme amacındaymış diyebilir miyim o zaman?
Diyemem. Çünkü ben karşıma geçip, "siyah bu işte" deseniz bile gözümün içine soka soka, inanmam. Şüphe ederim "niye şimdi bu buna siyah dedi ki, gerçekten bunu mu kastetti, gerçekten onu mu söylemeye çalıştı" diye. Gözümün önündeki renge bile inanmam. Çünkü gördüm daha önce, bembeyazı getirip siyah dediler. İnanmak istiyordum, kendimi inanmaya şartlamıştım, belki bu sefer olabilir diye. Ama çok sürmedi, yüzüme çarptı o beyazlar.
O yüzden şimdi gözüme bile inanmam. Kanıtlamanın bir yolunu bulmanız gerek. Aklınız karışıksa, siz de şüphedeyseniz hele, söyleyim, ben daha da şüphedeyim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...