5 Temmuz 2011 Salı

Love and Other Drugs (2010)

Hayır yani suç mu? Bu kadar cefa vermek zorunda mı? Sırf bir oyuncuyu bu kadar seviyorum diye tüm bu kötü filmlere, klişe repliklere, refleks haline gelmiş rollere, bakışlara, hiçbir mesajı olmayan, ne dediğini bilmeyen, ne diyeceğine karar verememiş filmlere katlanmak zorunda mıyım?
Belli ki öyleymişim. Anne Hathaway'i 2001 tarihli The Princess Diaries'de sevimli ve sarsak Mia olarak görüp, aşık olmanın bir bedeli varmış. Bu bedeli de Get Smart, Valentine's Day ve Love&Other Drugs olarak ödüyormuşum. Hakikaten Anne'in giyinik olmadığı, salak saçma, iyi yazılmamış bir rolde olduğu bir film de daha izlersem onca güzelliğinin falan da hatrı kalmayacak. O kadar sinirlendim. Ya da sanırım son birkaç gündür devam eden sinirimin üstüne bu film geldi, iyice zıvanadan çıktım.
Womanizer kardeş ile şişko kardeş
Film Jaime Reidy'nin "Hard Sell : The Evolution of a Viagra Salesman" isimli kitabından senaryolaştırılmış bir Edward Zwick filmi. Zwick Blood Diamond, The Last Samurai ve Legends of The Fall gibi şahane filmlerin de yönetmeni. Ama gelin görün ki elinden böyle bir film çıkmış.Neyse ben direkt suçu Jake Gylenhaal'e attım kendi adıma, öyle rahatlıyorum.
İlk görüş-bu güzelliğe kim hayır diyecek tabiki
Hikayeyse 1996 yılında bu meşhur Viagra haplarının piyasaya çıkmasının hemen öncesinde ve sonrasında geçiyor. Jaime Randall isimli kazık kadar delikanlımız, daha ilk saniyelerden gösterildiği üzere ağzı pek feci laf yapan, kadınlara nasıl hitap edebileceğini bilen, hatta kadınlar konusunda neredeyse bir uzman olan kendini pek bir beğenmiş, -filmin öyle olduğunu düşündüğü ama benim zerre kadar öyle bulmadığım şekilde- yakışıklı bir teknolojik aletler satıcısı. Yani en azından ilk beş dakikada çalıştığı yer bizim teknosa türü bir yer. Sonra kovuluyor ve Pfizer ilaç şirketinde hisseleri ve tanıdıkları olan erkek kardeşi Josh sayesinde Pfizer'in ilaç mümessillerinden biri oluyor. Jaime ile ilgili bilmemiz gereken diğer ayrıntılar da oldukça zengin ve tıp doktorlarıyla dolu bir ailesi olduğu, kendisinin de 5-6 sene tıp okuduktan sonra bıraktığı, gününü gün ederek ve kimseye değer vermeyerek yaşadığı. Bir yerlerden tanıdık mı geldi? Değil mi? Bildiğiniz klasik hovarda yakışıklı genç sendromu. Hollywood'da artık kusma noktasına getirten derecede sık rastladığımız formül. Herneyse sırf bununla da kalmayacak göreceksiniz, anlatmaya devam ettikçe daha ne "klasiklikler" eklenecek!
Kıza güzel laflar etme çabaları
Erkeğin ufak beyninden geçenleri çoktan çakmış olduğuna dair  o hınzır bakış
Peki bu aşamada ne mi oluyor? Tabiki esas oğlan, esas kızla tanıştırılıyor. Maggie Murdock isimli genç, güzel - inandırıcı olamayacak kadar güzel- kızımız sahneye çıkıyor. Ama Türk filmi efekti de peşinden: Maggie Parkinson hastası. Daha ilk aşamada ama yaşı da küçük zaten, 26. Maggie'nin özelliği de hiç orijinal değil tabi. Hasta olduğundan ve zamanının az olduğunu düşündüğünden dolayı o da gününü gün etme peşinde. Herşeye hazır cevap, kısa kesip sadede gelme halinde. Nitekim Jaime'yle de hemen sekse geçmeye karar veriyorlar.
Ve daha birkaç ay önce izlediğimiz "No Strings Attached" haline geçiyorlar. Böyle seks yapalım her istediğimizde, ama bağlanmayalım, romantik olmayalım vesaire. Niye son dönemde bu duruma taktılar onu da anlamış değilim. Tamam, 21.yy. yok bilmem ne, eski aşklar kalmadı muhabbeti falan ama bu "friends with benefits" olayının da suyunu çıkartmak yetmedi mi? Anladık, biliyoruz, öyle dediniz, gördük. Daha ne bu ısrar, ne bu yataktan bir türlü çıkmayan, giyinmeyen genç güzeli insanlarla dolu filmler çekme çabası?
Kısa keselim havası
Dahası bu çiftler mutlaka ama mutlaka filmin bir noktasında bağlanmaya başlıyorlar. İlla da erkek tarafı fark etmeden aşık oluveriyor kıza, sonra kız mücadele ediyor bağlanmamak için, ayrılıyorlar, sonunda da mutlaka mutlu sonla birleşiyorlar. Love&Other Drugs'da da işte bu hikayenin-tıpatıp bu hikayenin-içine biraz Parkinson, biraz ilaç piyasası, biraz doktorluk falan serpiştirilip, "heyy bakıın benim de mesajım varrr" demeye çalışılıyor.
Viagra'ya hücum
Hayır amaç ne ciddi ciddi soruyorum. Parkinson nasıl bir hastalık onu mu göstermeye çalışıyor, yoksa genç ve güzel olunca hasta olsan da manyak seks yapabiliyorsun mu demeye çalışıyor? İlaç mümessilleri ne işlerle uğraşıyor onu mu anlatıyor? Yoksa ilaç şirketleri bize neler yapıyor onu mu gösteriyor? Ya da belki aşkın her engelin üstünden aşabildiğini veya böyle Jaime gibi serseri playboyların bile aşık olup bir kıza bağlanabileceğini anlatma çabasındadır ki gram inandırıcılığı yok. Filmin anlatımı böyle bir inandırıcılık vermiyor. İki karakter de her aşamada en klişe hareketleri yapıyor, bakışları atıyor. Formül o kadar belli ki ikisi de tıkır tıkır işini yapıyor ve bedava para kazanmış olmanın keyfini çıkarıyor.
Ayrılamayız biz hali.
Evet çok sinirliyim. Moralim çok bozuk ve düzeltsin diye açıp izlediğim film daha da berbat etti. Mutsuzum. 15 temmuzda HP&The Deathly Hollows:Part II'yi izleyip doya doya ağlamak açılmak istiyorum.
http://youtu.be/fNsxCjdlHlA

Bir bu telefon çok hoşuma gitti. Onu demek istedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bahar Ekinoksu - "Old must be left; New must be adopted; Life must be celebrated"

Ostara veya Eostre veya Eastre, Germen bahar ve şafak tanrıçası. O dönemin akademik yazılarında kendisinden yalnızca bir kez bahsediliyor - ...